Evrensel 02/01/2013
Yapı Denetimi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı, geçtiğimiz günlerde, basının bazı kesimlerinde “Odalara 150 Milyar Liralık Neşter”, “Odaların Yetkileri Budanıyor”, “AKP TMMOB’yi Parçalıyor” gibi haberlere konu olan “Yapı Denetimi Kanunu Tasarısı”, basının başka bir kesiminde “AKP Yıkımında Son Nokta: Böyle Kent Yağması Görülmedi!”, “Vitrinde Mescit, Arkada Yağma” başlıkları altında ele alınmıştı.
Başlangıçta her nedense tamamı kamuoyu ile paylaşılmayan “Yapı Denetimi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı” adıyla kaleme alınmış, ancak içeriğindeki 68 madde ile 11 kanunda değişiklik öngören ve aslında “torba kanun” niteliğindeki taslak, yapılı ve doğal çevreye, kıyılara, sit alanlarına yönelik olarak getireceği tahribatın yanı sıra, yaklaşımını sadece imar rantı üzerine kurgulayan bir sistemin aynı zamanda mimarlık, mühendislik, planlama disiplinlerine bakışını yansıtması açısından da titizlikle üzerinde durulması gereken, ibretlik bir belge niteliğini taşımaktadır.
ARKA BAHÇE HAREKATI
Söz konusu taslak ile “kentsel dönüşüm” ve “imar rantı” odaklı düzenlemelerle hedeflenen sistemin eksikliklerinin tamamlanması; öngörülen yeni değişikliklerle mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı hizmetlerinin niteliğinden uzaklaştırılarak taşeronlaştırılması; sosyal güvencelerinin, özlük haklarının, fikri mülkiyet haklarının yok edilmesi; ileri demokrasi söylemlerinin aksine meslek örgütlerinin, böl-parçala- küçült-yönet-etkisizleştir yaklaşımıyla demokratik ve merkezi yapılardan, rekabetçi yerel yapılara dönüştürülerek merkezî kamu yönetimine bağlanmasının, siyasi iktidarların ve siyasi partilerin rant ve rekabet temelli müdahalelerine açık bir yapıya ve arka bahçelerine dönüştürülmesinin yolu açıldığı görülmektedir.
Hükümetin oylarıyla geçeceği anlaşılan bu taslağın yasalaşması halinde, KHK’ler ve Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile tüm ülke toprağının tek sahibi olan Bakanlık ve TOKİ, bu düzenlemeyle de mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin sunumu ve hakları konusunda da otorite olmaya soyunmuştur. Bilim ve uygulayıcıları kapı dışarı edildiğinde, kıyılarımızı, doğal yaşam alanlarımızı, doğal ve kültürel değerlerimizi kısacası ülkemizi topyekün yağmaya açmak daha kolay olacaktır.
KIYILARDA 10 METREYE KADAR YAPILAŞMA
KIYI Kanunu’nda öngörülen değişiklikle, kıyılarda 10 metreye kadar yapı yapılabilmesine olanak sağlanarak, bu sayede kıyı talanının önü açılmaktadır. Ayrıca kıyı ve sahil şeridinde 11 Temmuz 1992 tarihinden önce inşa edilmiş yapıların korunması ve bunlara yapı ruhsatı verilmesi yönündeki eklemelerle bu tarihten önce yapılan yapılara da af getirilmiş olmaktadır. Kıyı Kanunu’nun kıyıları koruyucu ve yapıları yasaklayıcı hükümlerinin değiştirilmesi öngörülerek, sahillere akaryakıt istasyonları ile enerji üretim tesisleri ve benzeri yapıların kurulabilmesine olanak sağlanmasının hedeflendiği anlaşılmaktadır. Ayrıca bu değişiklikle kıyıların dokusunu bozan kanal ve göletlerin de yapılabilmesine olanak sağlanmaktadır.
TALANA YASAL KILIF
TASLAĞIN 15. maddesinden sonra yukarıda anılan çeşitli kanunlarda değişiklikler öngörülmektedir. Bu değişikliklere bakıldığında bilim-teknik dışı, hukuk dışı bir yaklaşımla kalan son doğal alanlar, kıyı alanları, meralar, tarım alanları da koruma kapsamı sınırlarından çıkarılarak ya da yapılaşmaya açılarak talana yasal kılıf hazırlanmaktadır. Taslağın İmar Kanunu’nda öngördüğü değişikliklerde, anılan düzenlemeler eliyle yerel yönetimlerin elinden alınan imar yetkilerine bir müdahale daha yapılarak planlama kademeleri, planlama ilkeleri göz ardı edilmektedir. Yine tarım alanlarının tarım dışı kullanıma açılması kolaylaştırılmakta, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümleri göz ardı edilmektedir.
ÇERÇEVE: PİYASA İLİŞKİLERİ
TASLAĞIN gerekçesinde, Türkiye’deki mühendislik ve mimarlık hizmetlerinin başarısız olduğu ön plana çıkarılarak, kurulacak “teknik müşavirlik kuruluşları” ile bu başarısızlığın önüne geçilebileceği vurgulanmıştır. Aynı gerekçe metninde “yatırımcının önündeki engelleri kaldırmak” şeklinde ifade bulan yaklaşım doğrultusunda hazırlanan taslağın, kentsel dönüşümü gerçekleştirmek için tüm engelleri bertaraf etme amacını güttüğü ve sektörü “piyasa ilişkileri” çerçevesinde yeniden kurgulayan düzenlemeleri içerdiği bilinmektedir. Mimar ve mühendisleri etkisizleştirerek, yapı denetimini sermaye şirketi olan müşavirlik firmalarına bırakarak, mimarlık-mühendislik hizmetlerini de bu amacı gerçekleştirmek üzere kurgulanan sistemde ancak teknik müşavirlik kuruluşlarının taşeronu şeklinde çalıştırarak, ücretli çalışanları ise tüm özlük ve sosyal haklardan yoksun bırakarak hazırlanan içerik gözden kaçmamıştır.
12 EYLÜL’DE BİLE BU KADARI YAPILMADI
TASLAK ile il odalarının kuruluşu tanımlanarak mevcut bütünsel yapı parçalanmaya çalışılmakta, odaların uygulamaları 12 Eylül faşizminde dahi görülmeyecek biçimde bakanlığın iznine bırakılmaktadır. Tek bir çatı altında, alt birim organlarının üst birim (Oda merkezi ve Birlik) organlarını belirleyeceği bir örgütlenmenin tarif edildiği bir yasada idari bütünlüğü göz ardı eden değişiklik önerileri açıkça Anayasa’ya aykırılık teşkil etmektedir.
Aynı taslakta, mevzuatla kendilerine zorunluluk getirilmeyen veya öngörülmeyen konularda odaların zorunluluk getiremeyeceği, getirilmiş olsa dahi uymayan üyeler hakkında işlem tesis edemeyeceği, karar alınamayacağı yönündeki düzenleme, Bakanlığın bugüne kadar mevcut yönetmeliklere rağmen odaların bir takım uygulamalarını engelleme çabalarının yasalar ile somutlaştırıldığı bir düzenlemedir. Özetle, odaların üyelerine yönelik kurallar koyması sınırlandırılmaktadır. Bu yaklaşımla Anayasa’nın 135. maddesinde tanımlanan, “Bir mesleğe mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, meslek mensuplarının birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslek disiplini ve ahlakını korumak” amacı yok edilmektedir.
KENTLER SERMAYİNİN SOFRASINDA
YAPI Denetim Kanunu Taslağı’nda bir önceki taslakta olduğu gibi müellif, müelliflik kuruluşu, teknik müşavirlik kuruluşu gibi tanımlara yer verilerek, görev ve sorumlulukları tanımlanmıştır. Teknik müşavirlik kuruluşlarının sınıflandırılması bakanlığın çıkaracağı yönetmeliğe bırakılmış ve ülke genelinde yapılaşma sürecinde jeolojik araştırmalardan başlayarak kent planlaması, yapıların plan ve projelerinin hazırlanması, uygulanması ve denetlenmesi konularındaki bütün iş ve işlemler, bakanlıktan alacakları yetki ve sınıflarına göre “Teknik Müşavirlik Kuruluşları”nın eline terk edilmiştir.
İş alanının bu denli geniş belirlendiği bu kuruluşların örgütlenmesinin çok kolay olmayacağı açıktır. Büyük sermaye ve çok sayıda ve çeşitli alanlarda uzman istihdamı gerektiren bu kuruluşların izinlerinin de Bakanlıkça verileceği gözetildiğinde, devlet eliyle gerçekleştirilecek bir tekelleşmenin söz konusu olacağını söylemek mümkündür. Taslağa göre, yapı denetimi, teknik müşavirlik kuruluşlarının çok çeşitli çalışma alanlarından yalnızca birisidir. Bu koşullarda teknik müşavirlik kuruluşlarının nama yazılmış sermayesinin çoğunluğunun mimar, mühendis ve şehir plancılarında olması, bu mesleği uygulayan kişiler için hiçbir güvence oluşturmamaktadır.
* TMMOB Yapı Denetimi Çalışma Grubu ve TMMOB Mesleki Denetim Uygulamaları Çalışma Grubu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder