24 Aralık 2013 Salı

Hükümeti mi tutmalı, Cemaat’i mi

Namık Çınar  23/12/2013  Taraf
Hani unutamadığımız sahneler olur.
Yavrusunu elinden alan cezaevi aracının arkası sıra seğirtirken “durun, o daha çocuk!” diye haykıran annenin, her anımsamamda boğazımı bir yumruk gibi tıkayan o meşum çığlığı gitmez hiç aklımdan, bir; bir de dün tıpkı bir yanardağ gibi patlayan Fethullah Gülen’in beddualarını izlerken ülkem adına dehşete kapıldığım internetteki görüntüleri ile, öfkeyle gölgelenmiş yüzüne artık güneşin değmediği ve giderek sağduyusunu yitirmeye başlayan Başbakan’ın hırçın nidaları da eklenecek, sanırım şimdi buna.

Olup bitenlerin, ülkenin siyasal ve toplumsal yaşamını evrensel demokratik ilkelerle değil de, dinsel değerlerle biçimlendirmek isteyen iki güç odağının tekel kavgasından çıktığını görmemek için insanın kör olması lâzım.
Bu savaşı hangi taraf kazanır bilemem ama halkın kaybedeceği kesin!
Biraz daha gerilir, biraz daha kutuplaşır, biraz daha düşmanlaşır; sonra da fiilen çatışırlar!
İslâm ülkelerinde fakirleşmeler ve yıkımlar, din üzerinden gerçekleşmektedir.
Bütün Ortadoğu’da böyle olmadı mı? Din savaşlarıyla içten içe çürüyüp, kendi kendilerini yok etmediler mi?
Böyle giderse, bizim de başımıza gelecek olan budur.
Eğer olaylara İktidar ile Cemaat ekseninden bakarsanız, haklı ile haksızı fıtratınıza göre tayin eder, siz de bu kavganın bir parçası olursunuz.
Meseleyi böyle koyan herkes, artık her şeyi kullanmaya da başlar.
Aynı vasıflar sanki her iki tarafta da yokmuş gibi, meselâ hükümetten yana olanlar, Cemaat’i şeffaflığı ve hesap verilirliği olmayan, belirsizliklerle yüklü bir dünya” olarak görecek, “bir pîre bağlılıklarını, örtük ve denetimi olanaksız ilişkiler” diye eleştireceklerdir.
Peki, bütün bu argümanlar, karşı taraf için de geçerli sayılmaz mı? İktidarı üleşme kavgasını bir kenara koyarsak, ikisi de aynı yolun yolcusu İslâmcılar değil mi bunlar?
Laik düzende çaresiz, biri sandıktan çıktı diye, çıkmayana nispetle meşru mu görülecektir?
Bizi din üzerinden yönetmek hırslısı iki grubun, gırtlak gırtlağa girdikleri ve ahlaki zayıflıklarını göstermekten de zerrece çekinmedikleri bu kavganın demokrasiyle ne ilgisi var?
Birbirlerine bunu yapabilenlerin, size neler yapabileceklerini düşünebiliyor musunuz?
Ön almak maksadıyla, idarenin rüşvet ve yolsuzluklarını kollayarak, devlet içindeki güçlerini harekete geçiren Cemaat’in bu yaptığı oyundur da; sandıktan başka hiçbir parametresine metelik vermeyen hükümetin demokrasiye yaptığı da bir oyun değil midir?
Devlet olmak, gücün sadece bir kişide toplandığı bir siyaset yetkisi olarak algıladığı içindir ki, iş iyice zıvanadan çıkmış; parlamento ve hattâ hükümet dahi sıradanlaştırılarak, Sayıştay ve diğer denetleme organları dumura uğratılmış; artık ne istişare, ne müzakere ve ne de murakabe kalmıştır.
Adli Kolluk Yönetmeliği, eğer bir kişinin iradesiyle hışımla, hem de yasalar hiçe sayılarak bir gecede değiştiriliyorsa, önderlik anlayışından bir türlü vazgeçemeyen bu toplum için, demokrasi ahlâkı asla gelişemeyecek demektir.
Oysa ne bir köprü, ne bir metro ne de bir başka maddi vaat, daha değerlidir demokrasiden.
O yüzden Başbakan’a da, Cemaat’e de aynı mesafede durarak, onların bizi götürmek istedikleri sonu hüsran bir düzene karşı çıkmak, demokrat bir yurttaşlık görevi sayılmalıdır.
İyi ki oldu da fiilen gördük!
Demek ki neymiş, dincilerle de olmuyormuş!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder