Türkiye şüphesiz çok kırılgan bir dönemden geçmektedir. Her dönem olduğu gibi siyaset yine içeriden yapılan müdahalelerle engellenmek isteniyor. Bu her şeyden evvel milyonlarca seçmenin iradesine/seçimine yapılan bir saygısızlıktır, edepsizliktir. Kirli tuzakların kurulduğu/kurulacağı bir dönemde herkes üzerine düşen sorumluluğu yerine getirebilmelidir. Evet, bu sürecin adını koyalım Türkiye'de bir darbe teşebbüsü söz konudur.
Ufuk Coşkun 21/12/2013 Yeni Şafak
Kürt sorununu
çözme konusunda ısrarlı ve bölgede ciddi bir aktör olmaya
hazırlanan Türkiye'ye dönük hem içeriden hem de dışarıdan
ciddi saldırılar yapılmakta. Türkiye'nin bilhassa seçimler
sonrasında daha da güçlenerek Ortadoğu'da Kürtlerle birlikte
etkili bir rol üstlenecek olmasından rahatsızlık duyulmaktadır..
Geçenlerde kendisisiyle röportaj yaptığımız İlhami Işık'ın
da tespitiyle bu sefer saldırı çok büyük. 16 Aralık'ta AB ile
yeni bir döneme girileceğin sinyalleri gelmeye başlarken, yine
aynı tarihlerde Diyarbakır'a gelen Barzani'nin PYD ile Erbil'de
anlaşması ve ilk kez Irak'tan gelecek petrol parasının Halk
Bankası'nda tutulacak olması gibi hadiselerin yaşandığı
tarihlerde; eş zamanlı olarak yolsuzluk operasyonları başlatıldı,
polis Halk Bankası'nı bastı ve BDP milletvekillerinin
tutukluluğunun devamına karar verildi. Gezi olaylarında olduğu
gibi bu gelişmelerde de hedef yine başbakan nezdinde tüm
Türkiye'dir.
Kuşkusuz yolsuzluk
yapan, milletin parasını gasp eden, her kim olursa olsun cezasını
çekmelidir. Bunları bulup çıkarmak ise yargının vazifesidir. Ne
var ki muhalefetin ivedilikle iddialar üzerinden iktidarı hedef
alan açıklamalarda bulunmaları da manidardır. Bu hem yargıyı
etkileme açısında sorunludur/suçtur hem de bu tutumları gayri
ahlakidir. Diğer taraftan operasyonlarla ilgili dinlemelerin altı
ay kadar evvel kesildiği dolayısıyla bu zamana kadar bekletildiği
biliniyor. Bazı provokatör yazarların ise dört ay kadar evvel
operasyonlara dönük attığı tweetler de biliniyor. Hükümet
yetkilerinin bile operasyonu basından öğrendiği, kimseden izin
alınmadan başlatılan ve bazı görüntülerin basına sızdırıldığı
bu girişim sanılanın aksine basit sıradan bir operasyon olmayıp
önceden planlanmış ve üzerinde çok ciddi çalışılmış bir
operasyondur. Bu tür farklı operasyonların ve saldırıların olma
ihtimalini de göz önünde bulundurduğumuzda, hedeflenenin;
seçimler öncesi hükümeti yıpratmak, siyaseti kilitlemek, barış
sürecini kesintiye uğratarak ülkeyi 90'lı yıllara geri götürmek
olduğu anlaşılmaktadır. Meselenin başından beri basit bir
dershane meselesi olmadığı belliydi. Görülen o ki; dershaneler
gündeme gelmemiş olsaydı da bu tür operasyonlar olacaktı.
Yolsuzluk
yapılan ülke böyle mi olur?
Yolsuzluk
yapılmamıştır demiyoruz ama insan sormadan da edemiyor: bugün
Türkiye'yi ayağa kaldıracak kadar büyük yolsuzlukların
yapıldığı bir ülkede nasıl olur da milli gelir son 10 yılda
230 Milyar dolardan 800 Milyar dolarlara yükselir? Ve nasıl olur da
6.101 kilometrelik bölünmüş yol bugün 21 bin 227 kilometreye
çıkabilir? Bu kadar yolsuzlukların yapıldığı bir ülkede nasıl
olur da bugüne kadar hiçbir iktidarın başaramadığı IMF'ye
borcun kapatılması dâhil Marmaray gibi dev projeler hayata
geçirilebilir? Örneğin 28 Şubat'ta 26 bankanın halkın
kesesinden hortumladığı para, 65 milyar dolardı ve ardı ardına
krizler patlak vermişti. AK Parti hükümeti döneminde ekonomik
krizler yaşanmadığı gibi ülke global krizden bile tam anlamıyla
etkilenmedi. Kısacası yolsuzluk operasyonların ardından neler
çıkacağını kestiremiyoruz ama ortada psikolojik algısı önceden
oluşturulmuş, planlı, programlı bir engelleme girişiminin olduğu
kuvvetle muhtemel. Çünkü yolsuzluk iddialarından aklanılsa bile
yapılan propagandalarla bunun kamuoyundaki tesiri farklı olacaktır.
Bu yüzden önümüzdeki seçim mitinglerinin tam da bu noktada
provoke edileceğini tahmin etmek güç değil.
Kürtler seyirci
kalmamalı
Sayın Erdoğan'ın
1991 yılında hazırlattığı Kürt raporundan da anlaşılmaktadır
ki başbakan daha o yıllarda Kürt sorununa dönük sağlıklı
çözüm önerileri sunmaktaydı. Yine o yıllarda Kürt sorununu
özgürlükler çerçevesinden ele alan ve bu meselede radikal
adımlar atmaya hazırlanan bir diğer önemli isim de rahmetli
Özal'dı. Özal tam da bugünkü yapılar tarafından
yalnızlaştırılmış ve hedefe konulmuştu. Çünkü Kürt
sorununu çözen bir Türkiye bölgede ciddi bir aktör olarak oyun
kurucu rol üstelenecektir. Bu da bilhassa Ortadoğu'da hesapları
olan ülkelerin çıkarına olmayacaktır. Bu yüzdendir ki
Türkiye'nin Kürt sorununu çözmesi ve kendi içinde zenginleşmesi,
demokratikleşmesi ve tüm farklılıklarıyla barışık özgür bir
ülke olması istenmiyor. Son günlerde sosyal medyada bazı
Kürtlerin bu kavganın tarafı değiliz, ne hesapları varsa
görsünler, biz bu sefer seyirciyiz demeleri hala meselenin
ciddiyetini idrak edemediklerini göstermektedir. Oysa her zaman
olduğu gibi Türkiye'de barışın, huzurun ve özgürlüklerin
yerleşmesini arzu etmeyen illegal yapılanmalar barış sürecinin
en önemli aktörü olan başbakanı hedefe koymuşlardır. Bu
bakımdan Kürtler bu hassas dönemde tavırlarını siyasi iradeden,
barıştan ve çözümden yana koymak durumundadırlar.
Artık net olma
zamanı, herkes safını belirlesin
Türkiye şüphesiz
çok kırılgan bir dönemden geçmektedir. Her dönem olduğu gibi
siyaset yine içeriden yapılan müdahalelerle engellenmek isteniyor.
Bu her şeyden evvel milyonlarca seçmenin iradesine/ seçimine
yapılan bir saygısızlıktır, edepsizliktir. Bu dönem aynı
zamanda safların belirginleştiği de bir dönemdir. Bu vakitten
sonra Türkiye'de yaşayan insanlar artık tam olarak ikiye ayrılmış
durumdadır. Bu iki kesimin mücadelesi Türkiye'nin geleceğini yön
verecektir. Bu bakımdan dili, ırkı, inancı ne olursa olsun
barıştan, özgürlüklerden ve insandan yana tavır koyanlarla
bunun tam karşısında olanlar arasında sıkı bir mücadeleye
tanıklık edeceğiz. Türkiye bu vakitten sonra yargı ve emniyet
vesayetini kaldıramaz. Sayın Arınç'ın ifade ettiği gibi
devletin içindeki illegal yapılanmalar bir an önce deşifre
edilmeli, barıştan ve özgürlükten ise asla taviz verilmemelidir.
Bilinmelidir ki insan hakları ve özgürlükler ne kadar genişlerde
vesayetçilerin alanı da o denli daralır. Kirli tuzakların
kurulduğu/kurulacağı bir dönemde herkes üzerine düşen
sorumluluğu yerine getirebilmelidir. Evet, bu sürecin adını
koyalım Türkiye'de bir darbe teşebbüsü söz konudur. Ancak
bilmeleri gereken; ne kadar tuzak kurulursa kurulsun Türkiye'nin
artık eski Türkiye olmadığı gerçeğidir. Bizden hatırlatması…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder