Attila Akşut BirGün
Ergenekon Mahkemesi’nin insanlara ölçüsüz cezalar yağdırması, en çok “dönekler”i sevindirdi!
Neredeyse zil takıp oynayacaklar!
“Asmadığımıza şükredin!” diyen “türban demokratları”nı geçiyorum…
Oral Çalışlar’dan Oya Baydar’a, bir dönem Aydınlık’çılarla dava arkadaşı olanlar, Cumhuriyetgazetesinin ekmeğini yiyenler de sevinçlerini gizlemiyorlar.
Hele “AKP solcusu” Roni Margulies’in keyfine diyecek yok!
Kararların açıklandığı saatlerde, “Twitter” hesabından, “Yüreğimin yağları eriyor” diye yazmasından belli!
Artık baltayla bile sökülemeyecek bu utanç tümcesini tarihe armağan ettiği için övünebilir!
Birilerinin yaşamını karartan “özel mahkeme” kararlarını, “İnsanın içi ısınıyor!” diyerek alkışlamak hangi vicdana sığar?
Bu takımın Türkçe özürlü cazgırlarından Perihan Mağden de daha önce aynı makamdan cıvıldamış; bir televizyon kanalında bas bas bağırarak, “Yatsınlar, hiç acımıyorum!” diye tepinmişti…
Örneklere bakılırsa, Tayyip Erdoğan’ın “kindar nesil” projesi, en çok “dönekler” arasında heyecan yaratmışa benziyor.
Yurtseverlere düşmanlıklarını kusarak yeni efendilerine yaranmaya çalışıyorlar.
Cehenneme kadar yolunuz var!
* * *
"Adil yargılama” bu mu?
Şu satırları, 6 Ağustos 2013 günlü Cumhuriyet gazetesinden aktarıyorum:
“Duruşma nedeniyle görülmemiş önlemler alındı. İstanbul’a gelişleri önlemek için birçok kentte yollar kesildi; otobüsler ‘kar zinciri’, ‘ceset torbası’ yok diye durduruldu. Silivri’ye çıkan otoban ve gişeler beton ve çelik bariyerlerle kapatıldı. Silivri hava sahasına uçuş yasağı konuldu. Cezaevi yerleşkesine keskin nişancılar yerleştirildi. Kararı protesto eden gruba polis biber gazı, tazyikli su ve plastik mermi ile müdahale etti. Gaz bombaları nedeniyle tarlalarda yangın çıktı.”
Ne oluyor? Savaş mı çıktı? Ülkemiz saldırıya mı uğradı?
Hayır, Silivri’de Ergenekon Davası’nın karar duruşması için bu önlemler!
Ne Yassıada’da, ne İmralı’da, ne Mamak’ta böyle bir uygulamayla karşılaştı Türkiye!
Sanık yakınlarının, gazetecilerin ve dinleyicilerin mahkeme alanına sokulmadığı; seyahat özgürlüklerinin engellendiği, sıkıyönetim dönemlerinde bile görülmüş şey değil!
5 Ağustos günü hükümet, Silivri’ye askeri yığınak yaptı; sıra sıra çelik bariyerlerle “hapishane içinde hapishane” oluşturdu; tüm Türkiye’de “korsan sıkıyönetim” uyguladı!
Gün görmüş meslektaşımız Cüneyt Arcayürek, gazetesinde güzel özetlemiş durumu:
“Havada bulut / Cumhuriyet-i Recebbiye’de adaleti unut!”
Ama biz yine de unutturmamaya kararlıyız!
* * *
İnsafın o yerde nâmı yok mu?
Ergenekon Davası’nda kararlar açıklanıyor:
-Müebbet…
-Ağırlaştırılmış müebbet…
-İki kez müebbet…
“İki kez ağırlaştırılmış müebbet” de yeterli görülmemiş.
“Artı 99 yıl, artı 66 yıl…” diye ekliyorlar arkadan…
Şaka değil, toplayınca, Doğu Perinçek’in cezası 117, Yalçın Küçük’ünkü 86 yıl oluyormuş!
Sonra “düz hapis” cezalarına geliyor sıra:
-49 yıl 2 ay… 47 yıl 4 ay… 41 yıl 4 ay… 34 yıl 8 ay…33 yıl 10 ay… 29 yıl üç ay… 25 yıl 6 ay… 23 yıl… 22 yıl 6 ay…
Böyle sürüp gidiyor işte...
Toplam 275 sanığa ceza verilmiş. 19 sanık müebbet hapis cezasına çarptırılmış.
Ceza alanlar arasında gazeteci arkadaşlarımız, akademisyenler, siyasetçiler, askerler de var…
Mahkemenin kararlarını dinlerken, “Bu cezaları kesenler herhalde sayı saymasını bilmiyor!” diye düşünüyorsunuz.
Yoo, bana “yasa tekniği”nden falan söz etmeyin!
Cezaların “kitabına uygun” olması yetmez, vicdana da uygun olması gerekir!
Oysa Ergenekon Davası’nda verilen cezalar hiçbir ölçüye sığmıyor!
* * *
“Osmanım” geliyor!
Ergenekon Davası “masal” değil bir “kurgu”ydu.
Tuncay Güney’le başladı, Osman Yıldırım’la noktalandı…
İkisi de bu dava için yaratılmıştı.
Tuncay Güney’in işi bitince, ikinci aşamada Osman Yıldırım’a sarıldılar.
Ergenekon Davası’nın hem sanığı, hem tanığı, hem de “gizli tanığı” idi.
Bir bedende üç ayrı kimlik!
Daha önce Danıştay cinayetinin “azmettiricisi” olarak müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı.
Geçmişi hayli karanlık ve kirli bir adamdı.
Neler yoktu ki sicilinde?
Cinayet, gasp, hırsızlık, sahtecilik…
Kız kardeşini öldürmüş, yeğenini fuhşa zorlamıştı.
Yani tam bir suç makinesi!
Ergenekon’da “gizli tanık” yaptılar bu adamı.
Soruşturma ve kovuşturma aşamalarında “Özel Yetkili” savcıların gözdesiydi.
El üstünde tutuluyor, sırtı sıvazlanıyor, kendisine “Osmanım” diye hitap ediliyordu.
Sonunda beklenen oldu:
Danıştay cinayetinde tetiği çeken Alparslan Aslan müebbet alırken, azmettirici Osman Yıldırımaklanarak salıverildi!
Büyük olasılıkla yakında yüzünü ve kimliğini değiştirerek yurtdışına çıkaracaklar onu.
Kim bilir, belki yeni “derin devlet” yapılanmasında “dış görev” bile verirler kendisine.
Denizli yöresinden bir türkünün sözleri geliyor aklıma:
“Açın gapıları Osman geliyor / Gerneşe gerneşe aslan geliyor!”
* * *------------------------------------------------
Paket ve torba demokrasisi…
AKP’nin “İleri Demokrasi” adını verdiği rejime, “Paket ve torba demokrasisi” desek yeridir…
Ülkeyi artık “paket” ve “torba” yöntemiyle yönetmeye başladılar!
Gün geçmiyor ki, Meclis’ten bir “demokrasi paketi” ve “torba yasa” geçirmesinler.
Demokrasiyi paketleyip torbaya koyan siyasal iktidarın demokrasi anlayışını ne de güzel özetliyor bu iki sözcük!
* * *------------------------------------------
Valinin güvencesi
İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun dosyası kabarmaya başladı…
1 Mayıs’ta emekçileri Taksim’e sokmamıştı.
Gezi Direnişi sırasında da yasakçı tutumunu tam gaz sürdürdü.
Şimdi de kalkmış, göz çıkartan İstanbul polisi için “bizim göz bebeğimiz” diyor.
Peki, “Mutlu Vali” neye güvenerek böyle davranıyor?
Belli ki ilk seçimde AKP’den milletvekilliğini garantilemiş.
Öyle olmasa, yaptıklarının hesabının sorulacağını bilir ve kendine biraz çekidüzen verirdi…
* * *
Günün Şiiri
“Kadı ola davacı ve muhzır dahi şahit / Ol mahkemenin hükmüne derler mi adalet?” (Ziya Paşa)
* * *
Ş U T
Cüppe
Cüppe giyen herkesi savcı ya da yargıç sanmayın…
Cüppeli Ahmet Hoca üzülür sonra!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder