Hilmi uysal  Sol-TartışmaAslında tüm AKP davalarını olduğu gibi, Ergenekon davasını da hukuki
açıdan tartışmak ve incelemek, çoğu zaman beyhude bir çaba oluyor.
Beyhude bir çaba çünkü toplumdaki kutuplaşmalarda alınan siyasi
pozisyona paralel olarak, birçok insan için bu dava, iddianame
açıklandığı anda bitmişti.
Başlangıçtaki "yanlış" tutumlarıyla cesurca yüzleşen bir avuç "yetmez
ama evetçi" hukukçu hariç, hiç kimse pozisyonunu değiştirmedi,
değiştiremez de.
Oysa iddianame açıklandığı andaki çelişkiler,
tutarsızlıklar, yargılama sürecinde giderilmediği gibi daha da
derinleşti. Ceza yargılamasının amacı iddia ile savunma arasındaki
çelişkilerin hukuka uygun yöntemlerle aşama aşama giderilip maddi
gerçeğe ulaşmaktır. AKP davalarında yargılama diye sunulmak istenen
süreçler bu çelişkilere yenilerini katmaktan başka bir işe yaramadı.
Soruşturma başladı, kuşkular çelişkiler dillendirilince, durun hele
iddianameyi bekleyin dediler...
İddianame açıklandı durun yargılama aşamasında suçlu suçsuz ayırt
edilir dediler...
Karar açıklandı, şimdi de Yargıtay'ı bekleyin diyorlar. "Yargı
bağımsızdır, saygı duyun" diyorlar.
Başlangıçta beyhude bir çaba dememin bir diğer gerekçesi Osman
Yıldırım hakkında verilen beraat kararları: "(...) Sanık hakkında TCK
309/1 ve 312/1 maddeleri gereğince cezalandırılması talep edilmiş ise
de sanığın 05.05.2006 ve 10.05.2006 tarihinde Cumhuriyet gazetesine
yönelik eylemlerinin atılı suçlara elverişli nitelikte olmadığı, bu
eylemler yönünden suçların yasal unsurlarının oluşmadığı
anlaşıldığından... BERAATİNE."
Yalnızca kararın bu kısmı yeter olanı biteni anlamaya; yani el bombası
ile Cumhuriyet gibi, sembolik değeri yüksek bir gazeteye saldırmak
-birilerinin çok sevdiği terimle- kaos çıkarmak için, darbe ortamı
hazırlamak için, cebir ve şiddet için "elverişli nitelikte" değil, ama
açılmış web siteleri, haber başlıkları, haber yapmak, kitap yazmak
cebir şiddet için, darbe için "elverişli nitelikte".
En ziyade korumaya mahzar sanık konumundaki bu kişinin, hakkındaki ilk
yargılamada müebbet hapis cezası alıp, Silivri yargılaması aşamasında
kendi hakkında "gizli" tanıklık yaptığını ve bu tanıklık nedeniyle
beraat ettiğini de ekleyelim.
Bir örnek de mahkum olup hakkında yakalama kararı verilenlerden:
Merdan Yanardağ.
Kendi anlatımıyla "Ben bütün hayatı boyunca faşizme, gericiliğe,
emperyalizme, darbelere ve darbecilere karşı mücadele eden, gerçeğin
ve doğrunun peşinden koşan, sosyalist bir gazeteciyim."
Genel yayın yönetmenliğini yaptığı Yurt gazetesini çıkarmaya
hazırlanırken, "Cemaat medyasının kendisine komplo hazırladığı"
duyumları üzerine yaptığı açıklamasında böyle tanımlamış kendisini.
İddianamede kendisine yüklenen suç: "Ergenekon Silahlı Terör Örgütü
Üyeliği!"
Delillere gelince; Kerinçsiz'e atılan bir mesaj:"kemal abi allah razi
olsun bu irki kirik tayyibin idamini vurguladin yüregine saglik
merdan"!
Ama şöyle gereksiz (!) bir ayrıntı var:
Telefon başkası adına kayıtlı!
Üstelik bu durum mahkemede sanıklarca ispatlanmış. Mahkeme, mesaj atan
"gerçek Merdan"ı dinleme zahmetine katlanmamış. Savcılık mı?
Yanardağ'ın savunmasına rağmen tabii ki araştırmamış! (Bir diğer
gereksiz ayrıntı Kerinçsiz, dava açılmadan önce bir kitabı nedeniyle,
Yanardağ hakkında hakaret davası açmıştır.)
Savcı, hakim ve avukatlar ara soru: Basit bir hakaret iddiasında bile
telefonu kullanan gerçek kişi araştırılırken böyle bir önemli konuda
niçin bu araştırma yapılmamış?
Diğer bir delil Kuvvayı Milliye Derneği'nde ele geçen bir CD'deki
toplantı görüntüleri. Birisini Merdan'a benzetmişler. İfadeyi alan
savcı "haklısın bu sen değilsin" demiş. Sorguya bile sevk etmemiş. Ama
o da ne? Aynı savcı iddianameye bu görüntülerin Merdan Yanardağ'a ait
olduğunu yazmış. Peki, tanık, bilirkişi incelemesi? Tabii ki yok! Yahu
mahkemede izlenmesi talebi bile kabul edilmemiş! Sonra? Mütalaa da
aynı boş iddiaya dayanmış!
Diğer deliller ise mesleği gereği ya da okul yıllarından tanıdığı bazı
sanıklarla yaptığı telefon görüşmeleri. Hiçbirisinde hiçbir hukukçunun
suç unsuru bulamayacağı konuşmalar bunlar. Merak eden açıp okusun!
Veee sonuç: Silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan 10 yıl 6 ay
hapis! On yıl altı ay!
Üstelik alt sınırdan ayrılarak, yani "teşdiden"...
Suikast yapanlar, el bombası atanlar serbest ama Merdan Yanardağ
hakkında yakalama kararı verildi.
Bir müddet yakınlarımda bağımsız yargı, Yargıtay aşaması, derin
devletle hesaplaşıldı, darbecilerden hesap soruldu demeyin; küfür
ederim!
açıdan tartışmak ve incelemek, çoğu zaman beyhude bir çaba oluyor.
Beyhude bir çaba çünkü toplumdaki kutuplaşmalarda alınan siyasi
pozisyona paralel olarak, birçok insan için bu dava, iddianame
açıklandığı anda bitmişti.
Başlangıçtaki "yanlış" tutumlarıyla cesurca yüzleşen bir avuç "yetmez
ama evetçi" hukukçu hariç, hiç kimse pozisyonunu değiştirmedi,
değiştiremez de.
Oysa iddianame açıklandığı andaki çelişkiler,
tutarsızlıklar, yargılama sürecinde giderilmediği gibi daha da
derinleşti. Ceza yargılamasının amacı iddia ile savunma arasındaki
çelişkilerin hukuka uygun yöntemlerle aşama aşama giderilip maddi
gerçeğe ulaşmaktır. AKP davalarında yargılama diye sunulmak istenen
süreçler bu çelişkilere yenilerini katmaktan başka bir işe yaramadı.
Soruşturma başladı, kuşkular çelişkiler dillendirilince, durun hele
iddianameyi bekleyin dediler...
İddianame açıklandı durun yargılama aşamasında suçlu suçsuz ayırt
edilir dediler...
Karar açıklandı, şimdi de Yargıtay'ı bekleyin diyorlar. "Yargı
bağımsızdır, saygı duyun" diyorlar.
Başlangıçta beyhude bir çaba dememin bir diğer gerekçesi Osman
Yıldırım hakkında verilen beraat kararları: "(...) Sanık hakkında TCK
309/1 ve 312/1 maddeleri gereğince cezalandırılması talep edilmiş ise
de sanığın 05.05.2006 ve 10.05.2006 tarihinde Cumhuriyet gazetesine
yönelik eylemlerinin atılı suçlara elverişli nitelikte olmadığı, bu
eylemler yönünden suçların yasal unsurlarının oluşmadığı
anlaşıldığından... BERAATİNE."
Yalnızca kararın bu kısmı yeter olanı biteni anlamaya; yani el bombası
ile Cumhuriyet gibi, sembolik değeri yüksek bir gazeteye saldırmak
-birilerinin çok sevdiği terimle- kaos çıkarmak için, darbe ortamı
hazırlamak için, cebir ve şiddet için "elverişli nitelikte" değil, ama
açılmış web siteleri, haber başlıkları, haber yapmak, kitap yazmak
cebir şiddet için, darbe için "elverişli nitelikte".
En ziyade korumaya mahzar sanık konumundaki bu kişinin, hakkındaki ilk
yargılamada müebbet hapis cezası alıp, Silivri yargılaması aşamasında
kendi hakkında "gizli" tanıklık yaptığını ve bu tanıklık nedeniyle
beraat ettiğini de ekleyelim.
Bir örnek de mahkum olup hakkında yakalama kararı verilenlerden:
Merdan Yanardağ.
Kendi anlatımıyla "Ben bütün hayatı boyunca faşizme, gericiliğe,
emperyalizme, darbelere ve darbecilere karşı mücadele eden, gerçeğin
ve doğrunun peşinden koşan, sosyalist bir gazeteciyim."
Genel yayın yönetmenliğini yaptığı Yurt gazetesini çıkarmaya
hazırlanırken, "Cemaat medyasının kendisine komplo hazırladığı"
duyumları üzerine yaptığı açıklamasında böyle tanımlamış kendisini.
İddianamede kendisine yüklenen suç: "Ergenekon Silahlı Terör Örgütü
Üyeliği!"
Delillere gelince; Kerinçsiz'e atılan bir mesaj:"kemal abi allah razi
olsun bu irki kirik tayyibin idamini vurguladin yüregine saglik
merdan"!
Ama şöyle gereksiz (!) bir ayrıntı var:
Telefon başkası adına kayıtlı!
Üstelik bu durum mahkemede sanıklarca ispatlanmış. Mahkeme, mesaj atan
"gerçek Merdan"ı dinleme zahmetine katlanmamış. Savcılık mı?
Yanardağ'ın savunmasına rağmen tabii ki araştırmamış! (Bir diğer
gereksiz ayrıntı Kerinçsiz, dava açılmadan önce bir kitabı nedeniyle,
Yanardağ hakkında hakaret davası açmıştır.)
Savcı, hakim ve avukatlar ara soru: Basit bir hakaret iddiasında bile
telefonu kullanan gerçek kişi araştırılırken böyle bir önemli konuda
niçin bu araştırma yapılmamış?
Diğer bir delil Kuvvayı Milliye Derneği'nde ele geçen bir CD'deki
toplantı görüntüleri. Birisini Merdan'a benzetmişler. İfadeyi alan
savcı "haklısın bu sen değilsin" demiş. Sorguya bile sevk etmemiş. Ama
o da ne? Aynı savcı iddianameye bu görüntülerin Merdan Yanardağ'a ait
olduğunu yazmış. Peki, tanık, bilirkişi incelemesi? Tabii ki yok! Yahu
mahkemede izlenmesi talebi bile kabul edilmemiş! Sonra? Mütalaa da
aynı boş iddiaya dayanmış!
Diğer deliller ise mesleği gereği ya da okul yıllarından tanıdığı bazı
sanıklarla yaptığı telefon görüşmeleri. Hiçbirisinde hiçbir hukukçunun
suç unsuru bulamayacağı konuşmalar bunlar. Merak eden açıp okusun!
Veee sonuç: Silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan 10 yıl 6 ay
hapis! On yıl altı ay!
Üstelik alt sınırdan ayrılarak, yani "teşdiden"...
Suikast yapanlar, el bombası atanlar serbest ama Merdan Yanardağ
hakkında yakalama kararı verildi.
Bir müddet yakınlarımda bağımsız yargı, Yargıtay aşaması, derin
devletle hesaplaşıldı, darbecilerden hesap soruldu demeyin; küfür
ederim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder