10
gazeteden 14 köşe yazarı, LGBTT Onur Yürüyüşü'nden, Mısır'da
yaşanan protesto gösterilerine kadar geniş bir çerçeve dahilinde
gerçekleşen güncelliklere değindi.
İşte o yazılardan hazırladığımız bir derleme:
T24 03/07/2013
İşte o yazılardan hazırladığımız bir derleme:
T24 03/07/2013
Barış,
Çözüm Süreci, Gezi'den Lice'ye...
Cengiz Çandar – Radikal
Cengiz Çandar – Radikal
Çözüm
Süreci’nin ortadan kalkması, Türkiye’yi korkunç bir badirenin
içine sürükleme potansiyelini ifade ediyor. O nedenle, üzerine
titremek gerekiyor. Ancak ne yazık ki ‘Çözüm Süreci’nin
üzerindeki ‘Demokles’in Kılıcı’ şu sırada iktidarın
elinde. 
Gezi
eylemlerine takınılan akıl almaz vahşice tavır, olayların
nedenini anlamamakta direnme ve saçma sapan teşhisler koymak bir
yandan, Lice’de Kürtlerin fütursuzca yaylım ateşine tutulmaları
ve bu yapılanı savunmak basiretsizliği diğer yandan; ‘Çözüm
Süreci’nin üzerine gölge düşürüyor. Mardin’e
Diyarbakır’dan geçtim. Diyarbakır, Medeni Yıldırım’ın
cenazesini bekliyordu. Mardin’den ayrılırken Diyarbakır
karışmıştı.
Taksim’e
biber gazı, Lice’de kurşunlar; sonra insanlar “Her yer Taksim,
her yer Direniş” diye, “Diren Lice, Kadıköy seninle” diye
gösteri yaptığı vakit, gösterileri ‘Kürt karşıtı
ulusalcıların komplosu’ diye nitele. 
Bu
kafayla, ‘Çözüm Süreci’ni sürdürmek ve ‘Barış’ ile
buluşturmanın ne kadar zor olduğunu iktidar çevreleri
göremiyorlar. İki yıldır akıl hocalığı yaptıkları Muhammed
Morsi’nin, birkaç hafta içinde Mısır’da ne hale geldiğini
görüp uyanamıyorlar da.Yazının
tamamını okumak için tıklayınız
AK Parti'yi çıldırtan dindarlar
AK Parti'yi çıldırtan dindarlar
Ezgi
Başaran – Radikal
Bir
gazeteci Lice’de nasıl olup da 9 vatandaşın sırtından
yaralandığını sorduğunda keyfi kaçmış İçişleri Bakanı
Güler’in: “Güzel kardeşim, sen bir yere takılmışsın,
burada bir provokasyon yapılmıştır. Adli soruşturma bütün
yönüyle devam ediyor. Gerçekler ortaya çıkacaktır. Hiç kimse
olayın üstünü kapatmayacaktır.”  
Cevap
olarak şöyle demek lazım: “Güzel kardeşim, Roboski için de
‘Ankara dehlizlerinde kaybolmayacak, sorumlular hesap verecek’
dediydiniz. İki yıl geçti, tık yok, tık olmadığı gibi dosya
askeri savcılığa sevk edildi. Bi nevi ruhuna el Fatiha.” 
Şimdi...
Ben bu cevabı verir, “Roboski’ye de gizlilik kararı
vermiştiniz, dün Lice için de aynı kararı çıkardınız, devlet
misiniz ne idüğü belirsiz bir şebeke mi?” diye Fizan’a kadar
da uzatırım ama... Onlara vızz ve tırıs! Çünkü ben çoktan
gözden çıkarılmış, makbul olmayan, genel ahlaksız, baştan
kokmuş sıfır bir vatandaşım devlet anlayışında. 
Fakat...
Gayet aşikâr: AK Partili bakanları, sözcüleri, vekilleri,
danışmanları vesaire çıldırma seviyesine getiren, temsil
ettikleri ve hatta kibirden koparak sahip olduklarını sandıkları
dindar Müslüman kesimden böyle sorular, eleştiriler
gelmesi...Yazının
tamamını okumak için tıklayınız
Kürt
siyaseti Gezi’ye mi çıkıyor?
Etyen
Mahçupyan -
Zaman
Askeri
bir müdahalenin mümkün gözükmediği, iktidarın ise yüzde elli
oy aldığı ve büyük çapta başarılı bir idare gösterdiği şu
durumda, hükümetin devrilmesinin tek bir yolu bulunuyor: Toplumsal
bir kırılma yaratmak ve bu gerilim üzerinden hükümeti
meşruiyetini kaybettirecek bir hamleye zorlamak. Gezi bunu mikro
ölçüde gerçekleştirdi. AKP hükümetinin bu kendiliğinden
oluşan küçük kırılmayı bile yönetememesi ise muhalefet
koalisyonundaki umutları artırdı. Ne var ki karşımızda
öğrenmeye eğilimli, bilgiyi siyasete tahvil etmekte de maharetli
bir iktidar var. Dolayısıyla eğer AKP'yi devirmek istiyorsanız
daha fazlasını yapmak durumundasınız. ‘Daha fazla yapmanın' en
basit yolu ise muhakkak ki yanınıza Kürt siyasetini almaktan
geçiyor. Çünkü bugün hükümeti ‘demokratik' ve ‘meşru'
kılan en önemli özelliği aldığı yüzde ellilik oydan ziyade,
Kürt meselesini barışçı yolla çözme iradesini ortaya koyması.
Ne var ki Kürt siyaseti Gezi'den neşet eden ve başkalaşan
harekete haklı olarak daha baştan çekinceli baktı. Bu olayların
çözüm sürecine karşı olmasa bile, onun aleyhine olduğu kanaati
çok yaygındı. Ancak daha sonrasında Başbakan'ın milliyetçi bir
muhafazakârlığa davet çıkaran mitingleri kafaları iyice
karıştırdı. Çünkü BDP/PKK için zayıf bir AKP çözüm
sürecinin ilerlememesini ifade etse de, milliyetçileşen bir
AKP'nin de çözüm açısından hayırlı bir durum olmadığı
açıktı. Böylece ikircikli bir ara sürece girildi. Bu arada
tecavüzcü askerler serbest kalıyor, Başbakan yeni bir paketin söz
konusu olmadığını, barajın inmeyeceğini söylüyor, karakol ve
baraj inşaatlarının meşruiyetini anlatmakta zorlanıyordu. Sonuç,
BDP/PKK için denklemin yeniden kurulmasıydı: Eğer AKP Kürtlerin
taleplerini yerine getirecekse çözüm sürecine destek
verilebilirdi, ama eğer AKP bu talepleri ertelemekte ısrarcı ise
Kürt siyaseti de Gezi'ye çıkabilir, hükümeti devirmeyi
hedefleyen koalisyona katılabilirdi...Yazının
tamamını okumak için tıklayınız
Kopuş
ile komplo arasında
Ali
Bayramoğlu –
Yeni
Şafak
Toplumsal
gelişmeleri yer hareketlerine benzettiğimiz olur. Yer kabuğunda
sürtünmeler, temaslar nasıl enerji biriktirir, gün be gün
gerilimi arttırırsa, toplumsal değişim ve gelişmeler de öyledir.
Siz bu durumun ancak yer kabuğu kırılınca farkına varırsınız.
Gezi
olaylarının böyle bir yönü var.
Gezi
olayları, ülkede yaşanan, oluşan, şekillenen kimi toplumsal ve
siyasal durumlar üzerindeki perdeyi kaldırdı. Bu olayların işaret
ettiği 'siyasi ve toplumsal
haller', Türkiye'de ve Türkiye'ye yönelik yapılan
'tartışmalar'da bundan böyle merkezi bir yer tutacak olması
bu yüzdendir.
Siyasi
iktidarın 'komplo, tezgah,
darbe' olarak değerlendirmeleri ise, bu durum karşısında
ancak siyasi bir pozisyon olma ya da zayıf bir tutunma dalı işlevi
görme anlamı taşıyor.
Buna
karşılık, dün de söyledik, kırılmalar süreklilik içinde
yaşanır.
Nitekim
biz de Gezi olayları sonrası hâlâ aynı çelişkilerle, aynı
sorunlarla, aynı aktörlerle aynı Türkiye'de yaşıyoruz.
İlk
lezbiyen milletvekili
Hıdır
Geviş -
Taraf
İstanbul’daki
LGBTT (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, travesti, transseksüel) Onur
Yürüyüşü bana Richter ölçeğinde yedi şiddetinde bir şok
yaşattı. Durun anlatacağım. Geçtiğimiz pazar günü, İstanbul
İstiklal Caddesi üzerinde yapılan yürüyüşü izlemeye gittim.
Çok kalabalıktı. Bulunduğum noktada bir saat boyunca kımıldamadan
durdum, yürüyüş kortejinin hâlâ sonu gelmemişti. 30 bin kişi
olduğu söylendi, fazla olabilir ama asla eksik değil...
Ülkeden
epey uzak kalmışım. Türkiyeli LGBTT’lerin bu kadar cesur
olduklarını bilmiyordum. Her meslekten her yaştan insan... Kimse
yüzünü saklamıyor, aksine kendilerine doğrultulan cep telefonu
kameralarına gülümseyerek poz veriyorlardı. Kortejde, destek için
gelen LGBTT aileleri, dostları ve onların küçük çocukları bile
vardı...
“Sevişe
sevişe kazanacağız”
sloganları atılıyor, homofobik devlet diye tepiniliyor, kimse
kendini kasmıyor, eğlenerek yürüyorlardı.
Yalçın
Doğan - Hürriyet
Abdullah
Gül ziyaretinde Mursi’ye “Hemen seçime gidin” tavsiyesinde
bulunuyor, Müslüman Kardeşler iktidara geliyor. Amerika çok
memnun, “Ortadoğu’da ılımlı İslam projesi başarıyla
yürüyor” havasında. Uluslararası medya zil takıp oynuyor,
“Mısır halkı yedi bin yıldır ilk kez özgür seçimle kendi
kaderini çiziyor” havasında. Ne de olsa, ılımlı İslam.
Eh,
Türkiye de zaten “Müslüman ve fakat demokratik tek ülke”
değil mi, şimdi de Mısır. “Yeşil Kuşak” adım adım
yürüyor.
Mursi’ye
övgü bitmek bilmiyor, “Müslüman ama, diğer dinlere de saygılı,
demokratik lider, Mısır liderine kavuştu” başlıklarından
geçilmiyor.
Mursi
cami çevresine okullar açıyor, bedava sağlık ocakları ve eğitim
kursları açıyor, sonra “balkon konuşması” yapıyor:
“Hukuka
itibar etmediğim takdirde, insanların beni protesto etmesini
dilerim, isterlerse hemen istifa ederim”.
Bu
söze rağmen, koltuğunu sağlama aldığını düşündüğü anda,
hukukun bütün alanını yasama, yürütme ve yargıyı kendi
kontrolüne alıyor. İnsanlar bunu görünce, Mursi’nin sözünü
hatırlıyor, protestolarla sokaklara dökülüyor. 
Mursi
çok sinirleniyor, sokaklara dökülen protestocuların arkasında
uluslararası para lobisini görüyor: “Bunlar paralı haydutlar”.
Hızını alamıyor, dine sarılıyor, “Beni protesto edenler
dinsizdir”.
Ilımlı
İslam projesinin mucidi Amerika daha fazla dayanamıyor, Başkan
Obama, Mursi’ye telefon ederek, fena haşlıyor: “Şiddetten
vazgeç”.
Onlar
ve biz
Mehveş Evin – Milliyet
Mehveş Evin – Milliyet
Katıldığım
bir forumda, AKP söylemiyle konuşan bir beyefendi çıktı. Olaylar
tazeydi, herkes kolay celalleniyordu. Forum kurallarını unutup
sözünü kesenler, kızanlar oldu. Neyse ki başta kadınlar,
çoğunluk ortalığı sakinleştirdi.
Ne
yazık ki bu bey, ya gördüğü tepkiden ya da konuşulanları
dinlemek istemediğinden ayrıldı. Üzüldüm. O an, nefret diline
başvurmadan fikrini söyleyenlere böyle tepki vermenin, tam da
eleştirdiğimiz kişilerden, şeylerden farksız olduğunu
düşündüm...
1980
sonrasında “gösteri yaptığı için” aile fertleri ağır
işkence gören bir okurumun mailinden örnek vereyim. E.G., yaşadığı
eyalette sırf Gezi’yi destekleme etkinliklerine katılmadığı
için Türk arkadaşlarının kendisini “onlardan”  görmeye
başladıklarını anlatıyor:
“Aşırı
bir polarizasyon var. Herkes Gezi göstericilerinin cesaretinden
bahsediyor... Eskiden gözaltında yaşanan işkenceler söz konusu
olsaydı, aynı cesareti gösterebilirler mi diye düşündüm.
Uludere için niye gösteri yapmadıklarını düşündüm. Erdoğan’ı
Hitler’e benzetmişler, keşke Evren’in resmini de Hitler’e
benzetecek cesaretleri olsaydı diye düşündüm...”
Katılmak
zorunda değilsiniz ama bu soruları herkesin kendine sorması
gerekiyor.
Karakol
ve hint keneviri
Fikret
Bila –
Milliyet
Cizre’de
“PKK polisi” görüntüleri ve Lice’deki karakol olayından
sonra ortam gerildi. Bu gerginlik içinde BDP, “hükümet adım at”
sloganıyla mitingler düzenlemeye girişti.
Yeni
süreçte PKK’lıların sınır dışına çekilmesinden sonraki
aşamada ve legal siyasi alanda BDP, eskiye göre farklı bir işlev
üstlenecekti. PKK’nın çekilmesi tamamlanacak, devreye BDP
girecek ve hükümetle yeni anayasa dahil “çözüm sürecini”
sonuçlandırmak için kolları sıvayacaktı. BDP Eşbaşkanı
Selahattin Demirtaş’ın açıklamaları da bu yöndeydi.
Ancak
Cizre ve Lice olayları sonrasında BDP’nin söylemi ve eylemi
değişti. Hükümete güvensiz beyanları, hükümeti zorlamayı
amaçlayan mitingler devreye girdi.
BDP’nin
“çözüm süreci”nde müzakere işlevi üstlenmesi beklenirken,
mitinglerle yeni bir politikaya yöneldiği görüldü. Bu yöntemin
ortamı daha da gereceğine şüphe yok.
Sanem
Altan – Vatan
Şiddetin
sesi yükselince aklın sesi kısılıyor elbet.
Bu
ülkede de şiddetin sesi hiç bitmiyor.
Diniyor
belki ama durmuyor.
Bütün
kavramlar birer birer güneşte unutulmuş plastik parçası gibi
eğilip bükülmeye, biçimini kaybetmeye başlıyor tabii böyle
olunca…
Hukuk
kavramı, adalet kavramı, devlet kavramı, vatandaş kavramı, suçlu
kavramı, düşman kavramı… Bütün kavramlar manalarının
dışında başka manalara bürünmeye başlıyor.
Lice
‘de karakol yapılmasını istemeyen halk bu devletin düşmanı
mı, vatandaşı mı, suçlusu mu, nesi?
Nesi
ki üzerlerine ateş açılabiliyor?
Sırtlarından
vurulabiliyor?
Bir
vatandaşın itirazını söyleme, isteğini dile getirme hakkı
vardır.
O
vatandaşın isteğinin “haklı olup olmadığına” siyasi
iktidarlar karar veremez, silahsız bir gösteriye silahla cevap
verilemez.
Bir
vatandaşın hayatına karışılmamasını isteme hakkı vardır…
Bir
vatandaşın hükümeti beğenmeme hakkı vardır…
Her
vatandaşın kim olursa olsun yaşama hakkı vardır.
‘Bize güvenin gerisini merak etmeyin’
Ruşen
Çakır –
Vatan
Yıllardır
çözülemeyen, her geçen gün daha da karmaşıklaşan ve
tartışmasız Türkiye’nin en önemli sorunu olan Kürt sorununu
ve buna bağlı olarak PKK sorununu çözmek kuşkusuz kolay bir iş
değildir. Çözümü isteyen kadar istemeyen güçler olduğu ve
bunlar da ellerinden gelen her türlü engellemeyi devreye soktukları
için çözüm yanlıları ve sürecin aktörlerinin son derece
dikkatli, serinkanlı ve özenli davranmaları şart. Nihayet,
sürecin temel aktörlerinin birbirlerine karşı güvenlerinin
çözümün selameti için bir zorunluluk olduğu da ortada.
Ama
güven yok. Belki “hiç yok” demek doğru olmayabilir, ama var
olanın da hayli kırılgan olduğu aşikâr. Aslında güven
eksikliği şaşırtıcı değil çünkü yıllardır süren,
karşılıklı nice kayıplara, travmalara yol açmış bir çatışma
söz konusu. Geri çekilmeyle ilgili çelişkili açıklamalar da
bunun en son kanıtı: Bir yanda çekilmenin büyük ölçüde
tamamlandığını söyleyen PKK sözcüleri, diğer yanda PKK
güçlerinin en fazla yüzde 15’inin çekilmiş olduğunu
vurgulayan Başbakan Erdoğan.Yazının
tamamını okumak için tıklayınız
Karanlıkta
yürümek
Hikmet
Çetinkaya –
Cumhuriyet
Sessizlik
bize göre değil!
Oturup
düşünmek, ayrılışın o gizemli hüznü bir yakarış dün ve
bugün...
İster
Gezi’de, ister Kuğulu’da, ister Gündoğdu’da...
Özgürlük
askeri vesayetten de geçmiyor, sivil vesayetten de.
Özgürlük
tankla, tüfekle, TOMA’yla falan olmuyor...
Çocuklarımızın
gözlerinin içine bakın yeter!
Birey
olun, düşünün yeter!
Dindar
olun ama kindar olmayın!
Din
pazarlamacılığıyla oy toplamayın!
Ayrımcılık
yapmayın, faşizme karşı direnin, köle olmayın!
Yaşamın
derinliğine inmeyenlere aşkı, sevdayı, özlemi, özgürlüğü
bilmeyenlere ne anlatsanız boş!
Sevda
özgürlüğün sesidir!
Bilirim
karanlıkta yürümek güçtür...
O
uçurumlar, dağlar, ovalar, vadiler, denizler ve ırmaklar...
Bir
yıldızın kayması bile geleceğin aydınlanma fişeğidir, boyun
eğmediğimiz sürece!Yazının
tamamını okumak için tıklayınız
Lucretius’un Çocukları
Lucretius’un Çocukları
Güray
Öz –
Cumhuriyet
Budur,
“öyle değil böyle olacak, bebeler şöyle okuyacak, delikanlılar
şöyle bilecek, kadınlar eve kapanacak, Türkler böyle susacak,
Kürtler sesini kesecek, Aleviler camiye gidecek, şuraya kanal
açılacak, buraya kışla yapılacak” diyene derin bir mizahla
itiraz eden gençlerin dayandığı temel.
Doğumla
ölümün sonsuz dansı sizin zorbalığınıza garantili bir gelecek
vaat etmiyor. Beklenmedik durumlardan, atom altı parçacıkların
düz bir çizgi izlemeyen bilinmezlerinin sonsuz çarpışmasından
güç alan hayatımıza yön veren ışıktan öylesine
habersizsiniz, sığındığınız hurafeyi “çağdaşlık”
sandığınız teknoloji ile yaşatmanız öylesine imkânsız ki,
işte o nedenle gençleri anlayamıyor, onları tehditlerle
yıldırmaya çalışıyorsunuz.
Siz
onlarla baş edemezsiniz.
Çünkü
onlar doğumdur, sizse o sonsuz dansta yitip gidecek
olansınız.Yazının
tamamını okumak için tıklayınız
 
‘Mecburcular’
Hasan Bülent Kahraman – Sabah
Hasan Bülent Kahraman – Sabah
Türklerle
Kürtler arasında sürdürülen ve şimdi ikinci aşamasına geçmek
için iki tarafın da çabaladığı bu barış esasen eşitlik
temelinde bir karşılaşmadır. Bu barışla birlikte Türk tarafı
yıllar yılıdır temel haklarından yoksun bıraktığı,
kimliklerini tanımadığı, yok saydığı bir kesimi eşit ve
paydaş bir toplum üyesi kabul edecek. Bunun, daha ziyade MHP'nin
temsil ettiği belli bir çevrede, kolay yutulacak bir lokma olmadığı
açık. Ama önemi yok. Toplum çoktan kendisini bu oluşuma
hazırladı. Nasıl başörtüsü meselesini kendi içinde çözdü
ve hazmettiyse aynı şekilde Kürt konusunu da kendi içinde
sindirdi ve aştı Anadolu halkı. Herkes barış bekliyor.
Kürtler,
ikinci aşamaya geçmek bakımından çok daha heyecanlı ve iştahlı.
Doğal karşılamak gerekiyor. Üstelik bu iyi bir şey. Çünkü o
talepler yerine getirildiğinde kazanan sadece Kürtler olmaz. Barış
ve demokrasinin katma değeri tüm topluma yayılır. Mesela bölgesel
yönetimlerin güçlendirilmesini istiyorsa Kürtler bu zaten bütün
Türkiye'ye yayılacak bir uygulama olacaktır zamanla.
Kürtlerin
bu derecede iştahlı olmasının altında Gezi olayları yer
alabilir. Barış sürecinin akamete uğramasının bu noktadan sonra
AK Parti'ye ne kadar zarar vereceğini hesaplayarak atıyorlardır
adımlarını. Gezi olaylarıyla tartışılan AK Parti'nin bir de
Kürt barışının akamete uğramasıyla neler kaybedeceğini hesap
ederek yükleniyor olabilirler.Yazının
tamamını okumak için tıklayınız
Mısır: Gelecek örneği
Beril Dedeoğlu - Star
Mısır’ın geleceği ile Ortadoğu’daki birçok ülkenin, mesela İsrail’in, Suriye’nin dolayısıyla Irak, Ürdün ve Lübnan’ın ve ardından İran’ın geleceği son derece yakından bağlantılı. Askeri otoriterliğe dayalı bir rejimin iç savaş yaşanmadan daha çok farklı kesimlerin sivil ve barışçı ortak direnişi yoluyla
devrilmesi
örneği olarak Mısır, yeni bir küresel sistemin işaretçisi
olmuştu. Bu, toplumların kendi iradeleri dışında şekillenmiş
iktidarları deviren halk hareketlerinin sadece ‘Batılı’
ülkelerde olmadığını ortaya koyduğu gibi, halk hareketlerinin
uluslararası alana nasıl taşınabileceğini, gençlerin siyasal
sistemde ne denli yer aradıklarını, klasik siyasal ve ideolojik
ayrımların günümüzde geçerli olmadığını ve zamanında
birbirine düşman olan akımların nasıl ittifaklar
kurabileceklerini sergilemişti.
Kısacası
‘Tahrir Meydanı’, bundan sonra siyasetin nerede, nasıl ve
kimler tarafından yapılacağını dünyaya gösteren bir örnekti;
bu örnek de özellikle gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler
açısından anlam ifade ediyordu. Yani Mısır, Yunanistan’a, G-8
protestocularına ya da Brezilya’ya esin kaynağı olabiliyordu;
oldu da.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder