Mümtaz'er Türköne Zaman
Gündemisaptıran, bizisapa yollarda dolaştıran bir tartışma bu. Ufukta “hakim tek
parti modeli”nin değişeceğine dair en küçük bir işaret yok. Arkasında artan bir
halk desteği olan bir siyasi lider için “diktatör” tartışmasısürdürmek demokrasiye
güvensizlik ve inançsızlık değil mi?
“Hakim tek partisistemi”, serbest, eşit ve adilseçimlerin düzenli olarak yapıldığı,
buna rağmen aynı partinin her seçimi kazandığı bir siyasi tabloyu ifade ediyor. AK
Parti, Türkiye’nin “hakim tek parti”si ve bu durumun değişebileceğine dair ufukta
bir işaret yok. Partisini hakim tek parti haline getiren bir liderin çok güçlü bir
siyasetçi olması doğal. Nitekim, Cumhuriyet tarihimizin Atatürk dahil, elinde tuttuğu
güç itibarıyla Erdoğan ile karşılaştırılabilecek başka bir lider yok.
Çünkü Erdoğan
bu gücü halktan alıyor. Artırarak alıyor ve aldığı gücü de boşluk bırakmadan
kullanıyor. Bu bir vekalet sistemi. Tevkil ettiği gücü bir karizmaya dönüştürüyor ve
kendisine bu gücü, taleplerini karşılaması için verenlere tatmin edici karşılıklarla
geri veriyor. Muhafazakâr kesim neden sükûnet içinde? Çünkü bir temsilsorunu
yaşamıyorlar.
Siyasetin hiç değişmeyecek olan doğasıdır: Gücü ele geçirme ve kullanma
faaliyetine siyaset diyoruz. Piyasada nasıl kâr için rekabet varsa, siyasette de güç
için kıran kırana bir rekabet var. Önüne çıkan bir güç fırsatını kullanmayan bir
siyasetçi, bir hazinenin üzerine oturup incik-boncuk satan çerçiye benzer. Biri gelir
onu yerinden eder ve hazineyi dağıtmaya girişir. Siyasetçinin imkan ve fırsat olduğu
halde kullanmadığı gücü rakibi kendisine karşı kullanır.
Erdoğan güçlü bir lider. Ve kullandığı güç, toplumdan gelen talebin eseri. En
keskin muhalifleri bile, elindeki gücün sınırlanmasını ve denetlenmesini isterken,
kaos endişesi yüzünden iktidarından vazgeçemiyorlar. Bunu ölçebileceğimiz en taze
soru: Erdoğan güçlü bir lider olmasaydı, Barış Süreci’ni başlatmak ve terör
sorununu çözebilmek mümkün olabilir miydi? Erdoğan gücü ele geçirip, etkili ve
caydırıcı bir şekilde kullanmasaydı, askerî vesayet düzenisona erebilir miydi? Elde
ettiği güç ve nüfûz ile İslam dünyası için bir model oluşturmasaydı Mısır ve Tunus
gibi ülkeler yollarını bu kadar kolay bulabilir miydi?
Demokrasilerde nihaî güç halkın elinde olduğuna göre, güçlü liderler halkın
eğilimlerini, taleplerini doğru okuyan ve karşılayan liderdir. Siyasî gelişmeleri
liderlerin kişilik özellikleri ile açıklamak siyasî analizin en sathî düzeyidir. Başarılı
lider, toplumun istediği kalıba girmeyi becerebildiği için seçim kazanır; toplumu
istediği kalıba soktuğu için değil. Dikte eden bir lider, yani diktatör bile şayet
seçimle geliyorsa halk istediği için öyledi
Gündemisaptıran, bizisapa yollarda dolaştıran bir tartışma bu. Ufukta “hakim tek
parti modeli”nin değişeceğine dair en küçük bir işaret yok. Arkasında artan bir
halk desteği olan bir siyasi lider için “diktatör” tartışmasısürdürmek demokrasiye
güvensizlik ve inançsızlık değil mi?
“Hakim tek partisistemi”, serbest, eşit ve adilseçimlerin düzenli olarak yapıldığı,
buna rağmen aynı partinin her seçimi kazandığı bir siyasi tabloyu ifade ediyor. AK
Parti, Türkiye’nin “hakim tek parti”si ve bu durumun değişebileceğine dair ufukta
bir işaret yok. Partisini hakim tek parti haline getiren bir liderin çok güçlü bir
siyasetçi olması doğal. Nitekim, Cumhuriyet tarihimizin Atatürk dahil, elinde tuttuğu
güç itibarıyla Erdoğan ile karşılaştırılabilecek başka bir lider yok.
Çünkü Erdoğan
bu gücü halktan alıyor. Artırarak alıyor ve aldığı gücü de boşluk bırakmadan
kullanıyor. Bu bir vekalet sistemi. Tevkil ettiği gücü bir karizmaya dönüştürüyor ve
kendisine bu gücü, taleplerini karşılaması için verenlere tatmin edici karşılıklarla
geri veriyor. Muhafazakâr kesim neden sükûnet içinde? Çünkü bir temsilsorunu
yaşamıyorlar.
Siyasetin hiç değişmeyecek olan doğasıdır: Gücü ele geçirme ve kullanma
faaliyetine siyaset diyoruz. Piyasada nasıl kâr için rekabet varsa, siyasette de güç
için kıran kırana bir rekabet var. Önüne çıkan bir güç fırsatını kullanmayan bir
siyasetçi, bir hazinenin üzerine oturup incik-boncuk satan çerçiye benzer. Biri gelir
onu yerinden eder ve hazineyi dağıtmaya girişir. Siyasetçinin imkan ve fırsat olduğu
halde kullanmadığı gücü rakibi kendisine karşı kullanır.
Erdoğan güçlü bir lider. Ve kullandığı güç, toplumdan gelen talebin eseri. En
keskin muhalifleri bile, elindeki gücün sınırlanmasını ve denetlenmesini isterken,
kaos endişesi yüzünden iktidarından vazgeçemiyorlar. Bunu ölçebileceğimiz en taze
soru: Erdoğan güçlü bir lider olmasaydı, Barış Süreci’ni başlatmak ve terör
sorununu çözebilmek mümkün olabilir miydi? Erdoğan gücü ele geçirip, etkili ve
caydırıcı bir şekilde kullanmasaydı, askerî vesayet düzenisona erebilir miydi? Elde
ettiği güç ve nüfûz ile İslam dünyası için bir model oluşturmasaydı Mısır ve Tunus
gibi ülkeler yollarını bu kadar kolay bulabilir miydi?
Demokrasilerde nihaî güç halkın elinde olduğuna göre, güçlü liderler halkın
eğilimlerini, taleplerini doğru okuyan ve karşılayan liderdir. Siyasî gelişmeleri
liderlerin kişilik özellikleri ile açıklamak siyasî analizin en sathî düzeyidir. Başarılı
lider, toplumun istediği kalıba girmeyi becerebildiği için seçim kazanır; toplumu
istediği kalıba soktuğu için değil. Dikte eden bir lider, yani diktatör bile şayet
seçimle geliyorsa halk istediği için öyledi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder