Doğan Akın T24
Atatürk'ün yanında milli
mücadeleye katılmak için Yeni Gün gazetesini "Anadolu'da Yeni Gün"
adıyla Ankara'da çıkaran Yunus Nadi'ye İstanbul tayini
çıktığında Cumhuriyet ilan edilmiştir. Atatürk, Yunus Nadi'den, yeni rejimi
savunmak üzere İstanbul'da "Cumhuriyet" adıyla bir gazete çıkarmasını
ister. Gazete, Atatürk'ün verdiği ve İttihat ve Terakki'nin bir dönem merkez
binası olarak kullandığı Cağaloğlu'ndaki Pembe ("Kırmızı" da deniyor)
Konak'ta çıkarılacaktır.
Cumhuriyet gazetesinin ilk binası olan Pembe
Konak, malum, mali sıkıntılar nedeniyle, kendisine tahsis edilmesinden 88 yıl
sonra, 2012'de satıldı.
Gazete, Nadir Nadi'nin vasiyetine paralel
olarak Cumhuriyet Vakfı'na devrildi. Bugün Türkiye'de halen yayımlanmakta olan
ulusal gazetelerin en eskisi olan Cumhuriyet'in imtiyaz hakları, herhangi bir
şahsa veya gruba değil, sadece Cumhuriyet Vakfı'na ait bulunuyor.
Cumhuriyet gazetesi, Türkiye'nin geçirdiği
çalkantıları bünyesinde genellikle yaşayan bir gazete. Misal, 12 Mart 1971
darbesi, gazetenin sahibi olan Yunus Nadi'nin çocukları arasında bir çatışmaya
yol açtı. Çatışmanın sonunda Ziverbey Köşkü'nde işkenceli sorgulardan geçirilen İlhan Selçuk ile
kendisini destekleyen Nadir Nadi gazeteden ayrıldılar. Ancak kısa bir süre
sonra, ailenin Selçuk ve Nadi'ye muhalif kanadı, bu isimleri gazeteye tekrar
çağırmak zorunda kalacaktı.
12 Eylül 1980 darbesinin ardından sığınılacak
en önemli liman olduğu yıllar, Cumhuriyet'in hem gazetecilikte, hem de
demokrasi sınavında en başarılı olduğu dönemi de ifade ediyor. Uğur Mumcu'lu, İlhan
Selçuk'lu o dönemin Genel Yayın Müdürü Hasan Cemal, Nadir Nadi'nin ölümünden bir süre sonra,
yaklaşık 20 yılını geçirdiği Cumhuriyet'ten ayrılmak zorunda kaldı. Gazetenin
yönetimi ve gazetecilik anlayışında ihtilafa düştüğü İlhan Selçuk - Uğur Mumcu
ekibinin gazeteden ayrılmasıyla başlayan tiraj kaybı bu ayrılıkla
sonuçlandı.Hasan Cemal Cumhuriyet serüvenini, ''Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim'' kitabında, gazetecilik
okullarında da okutulması gereken kıymetli ayrıntılarla anlatır.
Daha sonra, Berin Nadi'nin ölümü ve İlhan Selçuk
başkanlığındaki vakıf yılları var. İlhan Selçuk'un da vedasının ardından,
Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu, Temmuz 2010'da oybirliğiyle başkanlığa eski
Genel Yayın Yönetmeni ve Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Orhan Erinç'i getirdi.
Cumhuriyet, Türkiye'de gazeteciliği etkilemiş
bir gazete. Bir dönem, medyayı şekillendiren isimlerin önemli bir bölümü
Cumhuriyet'ten geçmiş gazeteciler.  Okay Gönensin'den Umur
Talu ve Cengiz
Çandar'a, Ufuk Güldemir'den Sedat
Ergin'e, Enis Berberoğlu'ndan Bilal
Çetin'e, Yasemin Çongar'dan Semih
İdiz'e, Yalçın
Bayer'den İpek ve Oral Çalışlar'a,Fatih Altaylı'dan İsmet
Berkan'a bir dizi ismin yanı sıra bugün T24 de, Cumhuriyet'ten geçen gazetecilerle
karşınıza çıkıyor. 12 Eylül sonrası Cumhuriyet'e Genel Yayın Müdürü olarak
damgasını vurmuş Hasan Cemal, bir dönem gazeteyi
"Yazı İşleri Müdürü" olarak yönetmiş ve uzun süre köşe yazmış Aydın Engin, her kademede muhabirlik ve Haber Müdürlüğü
yapan ben, gazeteye Moskova'dan haber ve yazılar geçen Hakan
Aksay ve halen T24'ün Yazı İşleri Müdürü olan Metin
Yener, o Cumhuriyet'te yetiştik veya o Cumhuriyet'ten geçtik.
Cumhuriyet Vakfı’nda iki grup
Türkiye medyası, medya dışında işleri olan
patronların haberciliği öteleyen öncelikleri, iktidarın tahammülsüzlüğü ve
medya elitlerinin elde edilmiş kayıtsızlıkları eşliğinde yine bir darboğazdan
geçerken Cumhuriyet, "patronsuz" bir "kurum" olarak önem
taşıyor. Ancak Cumhuriyet içinde ciddi bir "gazetecilik" anlayışı da
tartışılıyor.
O tartışmanın ne olduğuna geçmeden önce,
Cumhuriyet'in kendisini, tarihinin önemli bir bölümünde "misyon"
gazetesi olarak tarif ettiğini hatırlatalım. Cumhuriyet Vakfı Senedi'nin
başlangıç bölümüne de yansıyan bu tarif, Türkiye Cumhuriyeti'nin bekasında
odaklanıyor.
Elbette Cumhuriyet'in bekası önemli. Ancak
neyin ülkenin çıkarına olduğu üzerine ciddi görüş farkları doğması bir yana,
bir gazete söz konusu olduğunda, "misyon"un "haberciliği"
ötelemesi de ciddi bir mesele olarak ortaya çıkıyor. Bu durum, Cumhuriyet
içinde güncelliğini daima koruyan bir mesele oldu.
Cumhuriyet, yine benzer bir tartışmadan
geçiyor.
Gazetenin yönetiminde en tepede Cumhuriyet
Vakfı Yönetim Kurulu bulunuyor. Genel Yayın Yönetmeni'nden Yayın Kurulu
üyelerine kadar gazete yönetimini ve yayın politikasını tayin eden yetkili
organ Vakıf Yönetim Kurulu.
Vakıf Yönetim Kurulu, sancılı süreçlerden
birini, Engenekon davası kapsamında dört yılı aşkın bir süredir tutuklu olarak
yargılanan Mustafa Balbay'ın yerine Utku
Çakırözer'in Ankara Temsilciliği'ne atanmasında  yaşadı.
Ancak Balbay'ın itirazına rağmen bu atama yapıldı.
Ergenekon soruşturması kapsamında sabaha karşı
evinden gözaltına alınıp sorgulanması haklı tepkilere yol açan İlhan Selçuk'un
vefatının ardından Temmuz 2010'da Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu
Başkanlığı'na, geçiş sürecini yönetmek üzere "dengeleyici" bir isim
olarak Orhan Erinç getirildi.
Vakıf Yönetim Kurulu, 2 Nisan'da, bu kez,
vakfın kuruluş senedini de yazan Prof. Aydın Aybay'ın vefatı üzerine yeni
Yönetim Kurulu üyesini atamak üzere toplandı.
Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu için "iki
gruptan oluşuyor" diyebiliriz. Birinci grubu"gelenekçi" diye adlandırabileceğimiz üyeler
oluşturuyor. Gelenekçi kanatta şu isimler yer alıyor:
Alev Coşkun, Şükran Soner, Mustafa
Balbay, İnan Kıraç, Nevzat Tüfekçioğlu (Koç grubunda çeşitli kademelerde
çalışmış eski bir Hesap Uzmanı) ve Yunus Nadi'nin torununun eşi Şevket
Tokuş.
Vakıf Yönetim Kurulu'nda, gazetenin
"Ergenekoncu - Ulusalcı" bir atmosfer yansıtmasından rahatsız olan ve "yenilikçi" kanat diyebileceğimiz
üyeler de şu isimlerden oluşuyor:
Orhan Erinç,  Hikmet
Çetinkaya, İbrahim Yıldız, Cüneyt Arcayürek ve Akın Atalay. 
Vakıf Yönetim Kurulu'nda önemli karar 
Vakıf Yönetim Kurulu, "gelenekçi"
kanada mensup altı, "yenilikçi" kanada mensup beş üyeyle 2 Nisan Salı
günü, Prof. Aydın Aybay'ın yerine yeni üye seçmek üzere toplandı. Gazetede
"Maliye Yaşamından" başlıklı haftalık yazılar kaleme alan Cumhuriyet'in
eski yeminli mali müşaviri Mustafa Pamukoğlu gelenekçi kanadın adayıydı. Yenilikçi
kanadın adayı ise, daha önce de Yönetim Kurulu üyeliğinde bulunan Önder
Çelik oldu.
Gelenekçi grubun, altıya beş üstünlüğüne
dayanarak kendi adayı Pamukoğlu'nu Yönetim Kurulu'na seçtireceği düşünülüyordu.
Ancak öyle olmadı. Zira, oylamaya katılmayan İnan Kıraç'ın mektupla gönderdiği
oy dikkate alınmadı. Bu karar, "mücbir" yani "zorlayıcı"
bir sebep olmadan toplantıya katılmayanların mektupla gönderdiği oyların
dikkate alınmayacağı prensibinin benimsenmesiyle alındı.
Balbay'ın mektupla gönderdiği oy ise, aynı nedenle dikkate alındı. Yani,
tutuklu olması nedeniyle toplantıya "mücbir sebep"le katılamadığı göz
önünde bulundurularak Balbay'ın gönderdiği oy geçerli sayıldı.
Bu durumda iki aday da beşer oy almış sayıldı.
Ancak Vakıf Tüzüğü'nde yer alan "oyların eşit çıkması halinde başkanın oyu
iki oy sayılır" yolundaki hüküm uyarınca, Orhan Erinç'in oyu sonucu
belirledi ve yenilikçilerin adayı Önder Çelik Cumhuriyet Vakfı Yönetim
Kurulu'na girdi.
İnan Kıraç, bu duruma nasıl tepki gösterdi
bilmiyorum. Ancak Cüneyt Arcayürek, "11 Haziran 2011 seçimlerini AKP'nin değil
CHP'nin kazanacağı yolunda iddiaya girdiğini" yazınca sıkıntılı günler
yaşayan Kıraç'ın, şimdilik tartışma çıkarmaktan kaçındığını tahmin etmek zor
değil.
Yeni Yönetim Kurulu üyesinin seçimine ilişkin
sonuç, önümüzdeki dönemde başka sonuçlar doğurabilir.  Zira ekim ayında
olağan toplantısını yapacak olan Cumhuriyet Vakfı Yönetim Kurulu'nun gündemi
önemli. İki yıllık görev sürelerini dolduran Yönetim Kurulu üyeleri yeni
Yönetim Kurulu'nu, kendileri dahil, gösterecekleri adaylar doğrultusunda
belirleyecekler. Ve bu toplantıda "gelenekçi kanat" için önemli bir
tasfiye gündeme gelebilir.
Promosyon savaşları sırasında Cumhuriyet'in
yaptığı reklamın unutulmaz spotunu hatırlıyor musunuz? Temennimizi de ekleyerek
hatırlatalım...
Umarız, Cumhuriyet sadece gazete verir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder