Bu pislik nasıl temizlenecek?
Şahin
Alpay 27/02/2014 Zaman
Türkiye’de
neredeyse her yanlış yapmış ya da suç işlemiş olanın
sarıldığı, laikçilerle İslamcıları birleştiren, “paralel
devlet, paralel yapı, Fethullahçı çete”ye dair komplo (kumpas)
teorisi ya da (daha açık bir ifadeyle) safsatası yavaş yavaş tam
iflasa doğru gidiyor.
Bu
iflasın son basamaklarını en iyi geçen hafta anamuhalefet partisi
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Tayyip Erdoğan’a sorduğu onbir
soruda sıraladı.
“Bir
bakana 700 bin liralık saati paralel
devlet mi verdi? Ayakkabı kutusundaki
4,5 milyon doları paralel devlet mi
koydu? Bakanların çocuklarının
yatak odalarına en az senin boyun
kadar yedi kasayı paralel devlet mi
yerleştirdi? O kasaların içindeki
milyon dolarları, Euro‘ları, Türk
Liralarını paralel devlet mi
yerleştirdi? Yatak odalarındaki
para sayma makinelerini paralel
devlet mi yerleştirdi? Ailece
Sarraf’ın özel uçağına binip umreye
sizi paralel devlet mi götürdü? Dört
bakan, adı yolsuzluğa bulaşınca
istifa ettiler. O dört bakanı
paralel devlet mi istifa ettirdi?..”
“Kendine
yandaş medya oluşturmak için 100’er milyon
dolardan başlayan, 630 milyon dolarlık
havuz oluşturdun. Bu havuzu paralel
devlet mi oluşturdu? Oğlun Bilal Erdoğan
TÜRGEV diye bir vakıf kurdu. Devletten
ihale alanlar rüşveti o vakfa ödediler.
O vakfı senin oğluna paralel devlet
mi kurdurdu? Dört bakan istifa ederken, senin lehine
deklarasyon imzalanmasını senden paralel devlet mi istedi? İki
villaya valiyi sattın. İki villaya
valiyi satmayı sana paralel devlet
mi öğütledi?” Ve Kılıçdaroğlu 12. ve bitirici
soruyu da son CHP grup toplantısında, ezcümle, sordu: “17 Aralık
sabahı oğlun Bilal’e evinde bulunan paraları derhal dağıtmasını
sana paralel devlet mi söyletti?”
Erdoğan
ve kliği, 17–18 Aralık tarihlerinde Erdoğan ile oğlu Bilal
arasında kriptolu telefonla yapılan beş telefon görüşmesini de
“paralel devlet, paralel yapı, Fethullahçı çete”nin “dublaj,
montaj” eseri olduğunu iddiaya devam edebilir. Onlara söylenecek
olan sadece şudur: “Bazı kimseleri her zaman, herkesi bazen
aldatabilirsiniz, ama herkesi her zaman aldatamazsınız.”
Anamuhalefet lideri ses kaydı için, “Ağrı Dağı, Erciyes Dağı
kadar gerçek…” diyor. Zaten “montaj” iddiasının, rezaleti
örtbas çabasından başka bir anlamı olmadığı ayan beyan
ortada. Sorulması gereken asıl soru şu: Bu inanılması güç
yozlaşma, bu pislik nasıl temizlenecek?
Doğrusu,
elbette ki, Kılıçdaroğlu’nun söylediği gibi Erdoğan’ın ya
istifa etmesi ya da ülkeyi terk etmesidir. Bunları ihtimal dışı
görmüyorum. Fakat, maalesef daha büyük olasılık, Erdoğan’ın
akıl, izan ve ahlakla bağdaşmaz bir tutumla iktidara sıkı sıkıya
sarılmaya çalışması, bu uğurda ülkeyi büyük bir kargaşa
içine sürüklemekten çekinmemesi. Geçenlerde Abdullah Gül ve
Bülent Arınç’tan bekleneni yazdım:
“Toplumun
çoğunluğu, bu iki önde gelen siyaset adamının ülke çıkarlarına
sadakatlerinin, Başbakan’a duyduklarından çok daha güçlü
olduğuna inanıyor; onlardan ülkeye de partiye de büyük zarar
verecek olan bu gidişe dur demelerini bekliyor...” dedim (13
Şubat). Maalesef Gül, bir cumhurbaşkanı değil, AKP’nin eski
başbakanı gibi davranarak ülkeyi polis devletine götüren
yasaları kısmen düzelttirmeyle yetinme yolunu seçti. Böyle
davranarak, yazık, yıpranmaya devam ediyor. Emekli olmaya
hazırlanan Arınç’ın ise kendinde vahim gidişe dur diyecek
“özgül ağırlığı” görmediği ortada. Akıl, izan ve ahlak
sahibi, ülkenin de partilerinin de geleceğinden kaygı duyan AKP
milletvekilleri yok mudur? Belki vardır.
Nihayetinde
iş halka kalır. Bereket önümüzde üç seçim var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder